Dünyanın en büyük ekonomisinin kaderini belirleyecek

ABD'de salı günü yapılacak başkanlık seçimlerini kimin kazanacağı ülke ekonomisinin geleceği açısından büyük önem taşıyor. ABD'de salı günü yapılacak başkanlık seçimlerinden kimin zaferle çıkacağı dünyanın en büyük ekonomisinin geleceğini de belirleyecek.

Abone ol
Abone ol Haberi dinle

ABD'de salı günü yapılacak başkanlık seçimlerinden kimin zaferle çıkacağı dünyanın en büyük ekonomisinin geleceğini de belirleyecek. Cumhuriyetçi Donald Trump’ın başkan seçilmesi ekonomide radikal değişimler yaşanmasına, Demokrat Hillary Clinton’ın galip gelmesi ise statükonun devam etmesine yol açacak.


Tüm dünyada merak ve endişeyle beklenen ABD başkanlık seçimlerine sadece 2 gün kaldı. Skandallarla geçen kampanya sürecinde çok farkedilmese de başkanlık için yarışan Clinton ve Trump’ın seçim vaatleri birbirinden keskin çizgilerle ayrılıyor. 


Clinton’ın vergi planı zenginleri hedef alıyor

Clinton ve Trump’ın ABD ekonomisini özellikle uzun vadede derinden etkileyecek politikalarının başında vergi reformları geliyor. 


Hemen her başkanlık seçiminde olduğu gibi ABD’nin çarpık vergi sistemini basitleştirmeyi ve adilleştirmeyi taahhüt eden iki adayın bunun için öngördükleri reformlar ise oldukça farklı.


Clinton, adil bir vergi sistemi için zenginlerin daha fazla vergi ödemesi gerektiğini belirterek, yılda 5 milyon dolar ve üstünde gelir elde eden zenginlere yönelik vergi oranının yüzde 39,6’dan yüzde 43,6’ya yükseltilmesini öneriyor. 


Trump vergilerin azaltılmasını istiyor 

Diğer taraftan Trump, vergilerin azaltılmasının ekonomiyi canlandıracağı teziyle gelir vergisi dilimlerinin ve bunlara karşılık gelen vergi oranlarının yediden üçe indirilmesi teklif ediyor. 


Ayrıca, şu an yüzde 35 olan kurumlar vergisinin yüzde 15’e çekilmesini öneren Trump, bunun Amerikalı şirketlerin daha düşük vergili ülkelere taşınmasını önleyeceğini ve taşınanların geri dönmesini sağlayacağını öne sürüyor.


Trump, buna ilaveten, Cumhuriyetçilerin uzun zamandır karşı çıktığı veraset vergisinin tamamen kaldırılmasını planlıyor. Öte yandan, Trump’ın bazı haberlerde yer aldığı gibi emlak vergisini kaldırma gibi bir teklifi yok, bu durum veraset vergisi (estate tax) ve gayrimenkul vergisinin (real estate tax) birbiriyle karıştırılması ya da çeviri hatasından kaynaklanıyor.


Washington merkezli düşünce kuruluşlarından Brookings ve Urban enstitülerinin iş birliğiyle kurulan Vergi Politikası Merkezi'nin analizlerine göre, Clinton'ın vergi politikaları önümüzdeki 10 yıl içinde vergi gelirlerini 1,1 trilyon dolar artıracak. Trump'ın vergi reformu ise 9,6 trilyon dolarlık gelir kaybına yol açacak. 


Ticaret karşıtlığında Trump öne çıkıyor

Demokrat aday Clinton sadece istihdam imkanları ve daha yüksek ücretler sağlayacak ticaret anlaşmalarını destekleyeceklerini söylerken, Trump yürürlükte olan ve müzakare edilen tüm anlaşmaları iptal etmeye kadar varan popülist teklifleriyle öne çıkıyor. 


Dışişleri Bakanı iken müzakerelerini sürdürdüğü Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) hakkında fikir değiştiren Clinton, son hali kamuoyuna sunulan anlaşmayı kendi kriterlerini karşılamadığı için desteklemeyeceğini söylüyor.


Trump ise hem TPP'ye hem de Avrupa Birliği ile müzakare edilen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması'na (TTIP) karşı çıkarken, Clinton’un ise her iki anlaşmayı da imzalayacağını iddia ediyor.


Hillary Clinton’ı eleştirirken eşi Bill Clinton’un imzaladığı Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nı (NAFTA) sık sık dile getiren Trump, “ABD’nin imzaladığı en kötü anlaşma” olarak nitelendirdiği NAFTA’yı feshedeceğini söylüyor.


Cumhuriyetçi adayın, ayrıca Çin'den ve Meksika’dan ithal edilen mallara sırasıyla yüzde 45 ve yüzde 35 tarife uygulanması gibi daha önce hiç kimsenin teklif etmediği aşırılıkta planları var. Dolayısıyla, Trump’ın başkan seçilmesi halinde ABD’nin ticari ilişkilerinde radikal değişiklikler yaşanması öngörülüyor.


Clinton, Trump’ın “uçuk” politikalarının gümrük savaşlarına yol açacağını, ABD’yi yalnızlaştıracağını ve ekonomiyi resesyona sürükleyeceğini öne sürüyor. 


Clinton regülasyonları artırmak, Trump azaltmak istiyor

Finansal regülasyonlar, iki adayın birbirine zıt politikalara sahip olduğu bir başka başlık.


Clinton, 2007-2008 finansal krizinden sonra yürürlüğe giren “Dodd-Frank Bankacılık Yasası” gibi finansal regülasyonların korunmasını ve geliştirilmesini öngörüyor.


Aşırı regülasyonların ülkeyi her yıl 2 trilyon doların üzerinde zarara uğrattığını ve ekonominin yüzde 25 daha küçük kalmasına neden olduğunu savunan Trump ise Dood Frank'ın tamamen kaldırmasını istiyor. Bu ise ülkede 2010 yılında yürürlüğe giren Dodd-Frank yasası gereğince açılan Tüketicinin Finansal Haklarının Korunması Ofisi, Finansal İstikrar Gözetim Konseyi ve Federal Sigorta Ofisi gibi kuruluşların kapatılacağı anlamına geliyor. 


Clinton’un yine statükoyu koruyacak “güvercin” atamalar yapacağı tahmin ediliyor. Dolayısıyla, başkanlık seçiminin sonucu, küresel ekonomideki en etkili aktör olan Fed’in para politikasını etkileyeceğinden tüm dünya için büyük önem taşıyor.


Asgari ücret için Clinton 12, Trump 10 dolar öneriyor

Federal asgari ücret ise Clinton ve Trump arasındaki farklılıkların en aza indiği konu başlığı olmaya aday. Demokrat Clinton, saat başına 7,50 dolar olan federal asgari ücretin 12 dolara çıkarılmasını teklif ediyor. 


Trump ise birçok konuda olduğu gibi asgari ücret konusunda da değişen çelişkili açıklamalarda bulundu. Kasım 2015'te katıldığı bir tartışma programında ABD'de ücretlerin çok yüksek olduğundan yakınan Trump, geçen mayısta ise "İnsanlar nasıl saat başına 7,50 dolarla geçiniyor bilmiyorum. Bu açıdan, ücretlerde belirli bir ölçüde artış görmek isterim" demişti. Genel olarak asgari ücret artışının eyalet yönetimlerine bırakılması gerektiğini savunan Cumhuriyetçi adayın en güncel teklifi ise federal asgari ücretin 10 dolara çıkarılması.


Bununla birlikte, her iki aday, New York gibi yaşam maliyeti yüksek olan bölge ve şehirlerde yerel yönetimlerin daha yüksek asgari ücret uygulayabilmesini destekliyor. 



Kaynak: AA

Kategoriler Ekonomi
Yorumlar