Sukuk nedir? Sukuk çeşitleri

Sukuk özü itibariyle İslami esaslara dayalı yürütülen bir menkul kıymetleştirme yöntemi sonucu çıkarılan bir menkul kıymet olarak nitelendirilebilir. ahvil, ödünç para bulmak için çıkarılan borç senetleridir. Buna karşılık sukukta, sukuk alıcısı ilgili varlıkta tam tasarruf hakkı kazanmaktadır. Sonuç olarak sukuk alıcısına sukuk varlıklarının satılmasından oluşacak hasılatın yanında sukuk varlıklarından elde edilen gelirlerden de pay alma hakkı verilmektedir.

Abone ol
Abone ol Haberi dinle

İslami finans; çeşitli dini ve ekonomik sebepler yüzünden doğmuş ve faiz, ticari işlemlerde yüksek oranda belirsizlik içeren faaliyetler, kumar ve haram kılınmış ürün ve hizmetlerin üretim ve satışı ile gayri ahlaki davranışların yasaklanması üzerine bina edilmiştir. Faizin yasak olduğu İslam dünyasında, menkul kıymetleştirme faizsiz İslami yatırım araçları piyasasının temelini teşkil etmiştir.


İslami finansman sertifikası olarak da nitelendirebileceğimiz sukuk, esas olarak varlık finansmanı için çıkarılmakta olup, sukuk ihracı ile elde edilen fonla alınan varlık/yapılan yatırımdan elde edilecek gelirin sukuk sahiplerine belli dönemlerde ödenmesi esasına dayanmaktadır. İlk olarak Malezya hükümeti tarafından, İslami bankaların varlık yönetimini kolaylaştırmak amacıyla 2002 yılında ihraç edilmiş, müteakiben bu tür ihraçlar diğer İslam ülkelerinde ve Müslüman olmayan ülkelerde de yapılmaya başlanmıştır. Devletler veya özel şirketler tarafından ihraç edilen sukuklar, İslami finans sisteminde hızla gelişen yatırım araçları arasında yer almaktadır.

 

Nedir bu sukuk?

Sukuk, Arapça “Sak” kökünden gelmektedir. Sak, kelime anlamı olarak sertifika veya vesika anlamlarını içinde barındırmaktadır. Sukuk ise “Sak” kelimesinin çoğulu olduğundan, sertifikalar anlamına gelir. Arapça’da bono ve tahviller için “Senet” kelimesi kullanılırken; İslami tahvil olan saklar için ise, “Sukuk” kelimesi kullanılmaktadır.Bu çerçevede “finansal sertifika” anlamına gelen ve çok çeşitli çalışmalarda tahvilin İslami muadili olarak tanımlanarak “İslam tahvili” adını alan sukuk, faizsiz olması özelliği ile İslami esaslara uygun bir menkul kıymet olarak kabul edilmektedir. 


En basit şekliyle sukuk bir varlığa sahip olmayı veya ondan yararlanma hakkını göstermektedir. Sukukta yer alan hak-iddia sadece nakit akışı hakkı değil aynı zamanda mülkiyet hakkıdır. Bu, sukuku geleneksel tahvillerden farklılaştırmaktadır. Geleneksel tahviller faiz taşıyan menkul kıymetlerden oluşurken, sukuklar temel olarak varlık sepetinde mülkiyet hakkından oluşan menkul kıymettir. Sukuk, yatırımcısına faiz yerine finanse edildiği varlıktan elde edilen gelir/kardan pay verdiği için geleneksel tahvillerle karşılaştırılarak değerlendirilmektedir.Tahvil, borca dayalı sertifika; sukuk ise varlığa dayalı sertifika olarak nitelendirilebilir. 


Tahvil, ödünç para bulmak için çıkarılan borç senetleridir. Buna karşılık sukukta, sukuk alıcısı ilgili varlıkta tam tasarruf hakkı kazanmaktadır. Sonuç olarak sukuk alıcısına sukuk varlıklarının satılmasından oluşacak hasılatın yanında sukuk varlıklarından elde edilen gelirlerden de pay alma hakkı verilmektedir. Sukuk ile tahvili biribirinden ayıran diğer bir özellik de tahvil ihraççının borcunu temsil ederken, sukuk ilgili varlıkta payı oranında malikliği temsil etmektedir.

 

İslam tahvili ya da faizsiz bono olarak da adlandırılan ve faizsiz olması özelliği ile İslami esaslara uygun bir menkul kıymet olarak kabul edilen sukukun; proje, varlık ve bilanço endeksli olmak üzere genel kullanım alanları bulunmaktadır. Genellikle icar veya diğer sukuk anlaşmalarından oluşan ve ikincil piyasada işlem görme kapasitesine sahip olup olmaması kriteri çerçevesinde oluşturulan bir sepete dayalı olarak çıkarılan sukuk, tedavül kabiliyeti olup olmamasına göre ikincil piyasası olan ve olmayan sukuk şeklinde de bir ayrıma tabi tutulabilir. Bu çerçevede icara sukuk, muşaraka sukuk ve mudaraba sukuk, ikincil piyasası olan sukuka; murabaha sukuk, istisna sukuk ve selem sukuk ise ikincil piyasası olmayan sukuka örnek gösterilebilir. Ayrıca uygulamada farklı tipte sözleşmenin (istisna, murabaha, icara vb.) dayanağını oluşturduğu ve birden fazla varlık havuzuna dayandırılarak oluşturulan melez sukuk programları da mevcuttur. Ancak bu tür melez sukuk programlarında portföyün ağırlığı genellikle, ikincil piyasası olan ve sabit bir gelir sağlayan icara sukuktan oluşturulmaktadır.


Sukuk çeşitleri

 

1. Mudaraba (Emek-sermaye ortaklığı /trust financing) 

Mudaraba(emek-sermaye) yönteminde anahtar düşünce, biri sermaye diğeri know -how yani emek, bilgi ve tecrübe sahibi girişimci iki tarafın bir araya gelerek bir projeyi gerçekleştirmeleridir. Mudaraba tipi finansman metodunda, ilgili projenin bütün masraflarını tek taraf karşılar. Yani yapılan yatırımdaki tüm sermaye tek tarafındır. Fon kullanan müteşebbis ise işe emek ve ustalığını koyar. Bir başka deyişle mudaraba sermaye ile emeği bir araya getirir. Güvene dayalı bir ortaklıktır. Mudarabada, işin kârı, daha önceden belirlenen ve anlaşılan oran üzerinden taraflar arasında paylaşılmakta, bu işten zarar edilmesi durumunda, sermaye sahibi zararın bütününü üstlenmektedir. Emek sahibinin zararı ise emeğinin boşa gitmesi, harcadığı emek karşılığında hiçbir şey alamamasıdır.


2. Müşaraka (Kar-zarar ortaklığı /Partnership financing) 

Mudarabada bir taraftan sermaye, diğer taraftan emek konurken; müşarakada taraflar hem emek hem sermayelerini bir araya getirmektedir. Müşaraka ya da sermayeye dayalı ortaklık, belirli bir yatırımın veya faaliyetin finansmanını sağlamak amacıyla, taraflardan biri banka olmak şartıyla iki veya daha fazla tarafın, sözleşme hükümlerine göre genellikle tüzel kişiliği bulunmayan adi ortaklık niteliğinde bir ortaklık kurduğu, yatırımın sonuçlanmasından sonra kar ve zararın katılma payları oranında paylaşıldığı bir faaliyet türüdür. Bu ortaklık türünde ortakların çabalarının veya sermayelerinin eşit olması gerekmemektedir ve ortaklardan her biri sözleşmede belirlenmiş şartlar çerçevesinde sermayeyi kullanma yetkisine haizdir.


Başka bir deyişle müşaraka iki ve daha çok kişinin ticaret yapmak ve karı paylaşmak üzere ortaklık kurması olup, burada her ortak şirkete belli tutar sermaye veya hem sermaye hem emeği ile ortak olmakta, net karın paylaşılması serbest sözleşmeye dayanmakta, zarara katlanma ise sermaye oranlarına göre yapılmaktadır.


Zarar oluşması durumunda ise, zarar tarafların ortaklıktaki sermaye paylarıyla orantılı olarak paylaştırılır.

 

3.Murabaha (Maliyet Artı Kar Marjlı Satış/Mark-up trading) 

Murabaha esas itibariyle peşin mal alıp vadeli satmak suretiyle finansman kullandırma yoludur. Murabahada İslami banka, müşterinin istemiş olduğu malı satın almakta ve satın alma fiyatına birtakım maliyetleri ve karı ekleyerek müşteriye satıp teslim etmektedir. Burada banka mülkiyetin üzerinde bulunduğu süre içerisinde gerçekleşebilecek mala ilişkin riskleri üzerinde taşımaktadır. Örneğin İslami banka, bir firmanın siparişi üzerine 200.000 YTL’ye satın aldığı bir malı, bir yıl taksitle ödenmek üzere firma ile anlaşma yapmışsa, faiz ve enflasyon oranlarını da dikkate alarak ekleyeceği bir karla teşebbüs sahibi firmaya satar. Yüzde 40 kar eklenmiş ise, malın fiyatı 280.000 YTL olur. Burada firma tarafından yapılacak geri ödeme, taksitli veya peşin olarak yapılabilmektedir. Taksitli ödemede ödeme tamamlanana kadar malın mülkiyeti banka üzerindedir. Murabahada banka, hem satıcı hem de müşterisi ile iki ayrı sözleşme imzalamaktadır. Sözleşme imzalanırken, satılan ürün fiyatının, teslim ve ödeme planının belirlenmesi gerekmektedir.


Murabaha ile İslami bankanın önceden belirlenmiş sabit bir oranda kazanç sağlaması, bu işlemin faize benzerliğine dair tartışmalara yol açmış olsa da, murabaha ile bankanın, sözleşme bitene kadar herhangi bir risk üstlenmeyişi bu işlemin ticari bir işlemle eşdeğer olmasından kaynaklanmaktadır. Banka, murabaha yoluyla doğrudan mal ticaretinde bulunmakta ve bu yüzden elde ettiği kazanç da ticari bir kazanç olarak meşru sayılmaktadır.

 

4. İcara (Leasing, Kira finansmanı) 

İcara, geleneksel anlamdaki bankacılık sisteminin finansal kiralama faaliyetlerine benzemekte olup, doğrudan satış yerine, kiralama süresi sonunda mülkiyetin alıcıya geçmesidir. Faizsiz bankacılık faaliyetinde bulunan İslami bankalar, bir ekipmanı ya da bir binayı müşterilerinden birisine sabit bir tutar üzerinden ve sabit bir dönem için kiraya verir. Kâr-zarar ortaklığı ilkesinin aksine, bu tür bir sözleşmede önceden belirlenmiş ve sabit kılınmış bir getiri vardır. Leasing temelde bir orta vadeli kredi işlemidir. Alışılmış kredi ilişkisinden farkı, kredinin kiracıya nakit olarak verilmemesidir. Kiracı, işinde kullanmak üzere almak istediği sabit kıymeti seçer ve leasing şirketinden bu işlem için kendisine kredi tahsis edilmesi talebinde bulunur. Leasing şirketi tahsis ettiği krediyi kiracının seçtiği malın alımında kullanır. Leasing şirketi satın aldığı sabit kıymeti kiracının kullanımına tahsis eder.

 

5. Karz-ı hasen (Faizsiz Ödünç) 

İslami kuralların yapılmasına izin verdiği tek borç verme işlemi faizsiz borç demek olan karz-ı hasendir. Karz-ı hasen daha çok yoksullara temel gereksinimlerini karşılamak için verilmekte olup, bu nedenle boyutları küçük ve etkisi sınırlıdır.


Ayrıca katılım bankalarının kullandırdıkları kredi tanımında geçen ve herhangi bir şekil ve surette verilen ödünçler kapsamında katılım bankalarınca müşterilerine karz-ı hasen (faizsiz ödünç) vermeleri uygulaması gösterilebilir. Katılım bankası üst yönetimi alacağı kararla, zor durumda olan, kendileriyle büyük ölçüde çalışan müşterilerine karşılıksız olarak, durumu düzeldikten sonra aynen tahsil edilmek üzere kaynak tahsis edebilir. Katılım bankaları bu durumda kara ve doğabilecek zarara katılmazlar. Burada kar veya zarara ortaklık söz konusu olmadığı için, karz-ı hasen, toplanan fonlardan değil, katılım bankalarının özsermayelerinden veya cari hesaplardan verilmektedir.


Karz-ı hasen uygulamasını bankalarca verilen faizli kredi ile karıştırmamak gerekir. Kredi, bir satınalma gücünün bir menfaat karşılığında vadeli olarak verilmesidir. Ama karz-ı hasen’de (faizsiz ödünçte) herhangi bir menfaat beklenmez. Taraflar arasında yapılan sözleşmelerde geri ödeme, verilen borç miktarına eşit olmaktadır. Ancak borçlu isterse daha fazla ödeme yapabilir fakat bu ödemenin sözleşmede yer almaması gerekmektedir. Zira bu uygulamada kardan ziyade, sıkıntıda olan birine yardım etme ve hayırseverlik esastır.


Karz-ı hasende belirlenen süre de bağlayıcı değildir. Alacaklı taraf, istediği zaman alacağını talep etme hakkına sahiptir. Bu sebeple karz-ı hasen yoluyla, istenilen miktarda parayı bulmak kolay olmadığı gibi ne zaman isteneceği belli olmayan bir parayla önemli bir ekonomik faaliyet de yapılamaz. Bu uygulama, tıpkı bir şahsın güvendiği bir kişiye kısa vadeli faizsiz borç vermesi gibidir. Uygulamada da katılım bankalarının bu yöntemle ödünç vermeleri son derece az görülmektedir. Ayrıca bireysel veya kurumsal müşteri ile yapılan karz-ı hasen sözleşmelerinde, belirli bir teminat altında kredi verilmektedir. Ayrıca katılım bankaları bu tür kredilerde, kredi miktarından bağımsız olarak ve ek ödemenin faiz niteliği taşımasından kaçınmak için bir miktar ücret almaktadır.

 

6. Selem (İleriye dönük satın alma, future sale) ve İstisna (Siparişe dayalı satın alma) 

Selem, ödemenin nakit olarak sözleşme anında yapıldığı, ancak satın alınan varlığın teslimatının önceden belirlenmiş tarihe kadar ertelendiği bir alım-satım işlemidir. Burada finans kurumu ileri vadede belli bir tarihte teslimatı yapılacak belli miktardaki malın bedelinin tamamını peşinen ödemekte ve riskini bertaraf etmek amacıyla bu pozisyona paralel selem sözleşmesine girmektedir. Modern İslami finansta, Şer’i düşünürler “paralel selem”e izin vermişlerdir. Paralel selem’de finansörün ikili rolü bulunmaktadır: Bir yandan satıcı konumunda olup, diğer yandan başka birisiyle yapacağı sözleşmede ilk sözleşmedeki malın özelliklerini taşıyan malların satın alınması için alıcı konumundadır.


Selem daha çok emtia finansmanında kullanılmakta olup, peşin ödeme karşılığı ileri vadede teslimata dayalı forward sözleşmeler ile aynı sözleşmelerdir. Forward sözleşmesi bir türev finansal ürün olup, belirtilmiş bir fiyatta ve belirtilmiş bir süreden sonra, bir varlık satma anlaşmasıdır. Bir başka deyişle finans kurumunun paralel selemle riskini hedge ettiği selem sözleşmesi, belli tutardaki standart bir malın, menkul kıymetin, finansal göstergenin ya da yabancı paranın işlem anında belirlenmiş fiyattan, belirli bir yerde ve belirli bir tarihte satın alınmasını ya da satılmasını içeren alımsatım anlaşmaları olarak tanımlanabilecek vadeli işlem niteliğinde bir sözleşmedir.


Selem sözleşmeleri genellikle tahıl, petrol, demir ve benzeri ölçülebilir ve standartlaştırılabilir emtia üzerine yapılmaktadırlar. Bu sözleşmelerin finansmanı için çıkarılan sukuklar, ikinci el piyasada nominal değer üzerinden işlem görebilmekte olup, emtianın teslim tarihindeki fiyatına yönelik beklentiler doğrultusunda alınıp satılabilmektedir


7 .Tekâfül (Sigorta) 

İslami sigortacılık yöntemi, geçmişi İslam peygamberi Muhammed döneminde oluşan uygulamalara dayanmaktadır. Tekafül, modern dünyadaki sigorta uygulamasının İslam dünyasındaki karşılığı sayılabilir. Paylaşılmış sorumluluk veya paylaşılmış garanti prensibine dayanmakta olup, klasik sigortacılıktaki belirsizlik kavramı bulunmamaktadır. Mevcut durumda İslami sigorta sektöründe 58 kurum bulunmaktadır ve bunların prim katkıları 2,5 milyar $ düzeyindedir. Tekâfül, "dayanışma" anlamına gelmekte olup, Arapça kökenli bir kelime olan kefaletten türemiştir. İslam dünyasında çeşitli ülkelerde, farklı yorumlarla uygulanmaktadır. Bu yorumlar birbirinden oldukça değişkenlik gösterebilmekle birlikte, genellikle aşağıdaki ilkelerden en azından bir kısmına uymaktadır: 


- Kâr amacı gütmeyen sigortalıların bir araya geldiği kooperatif sigortacılığı.

- Sigorta şirketinin biriktirdiği fonların faiz dışı yatırım araçlarında değerlendirilmesi.

- Hasar ve sorumlulukların katılımcıların paylarına göre bölündüğü bir toplumsal sigorta havuzu modeli. 


Tekafül, geleneksel sigortacılıktan farklı olarak ortak sigortacılığı (mutual insurance) baz aldığı için İslami kurallar dahilinde yapılabilmektedir. Genellikle tekafül sözleşmelerinde mudaraba veya vekalet usulleri uygulanmaktadır. Her iki şekilde de, katılımcılar ve şirketin kar paylaşımı esas alınmıştır. Ancak süreçlerde farklılık görülmektedir. Mudaraba usulü sigortacılıkta, şirket de grup üyesi olup, yönetim ücreti almazken, vekalet usulünde şirket sisteme katılmayıp, yönetim ücreti almaktadır. Genel itibariyle üç tip tekafül türü olup, bunlar Genel Tekafül (İslami Genel Sigorta), Aile Tekafül ( İslami Hayat Sigortası) ve Retekafül (İslami Reasürans) dür.


SPK Hukuk İşleri Dairesi/ Ahmet Tok

 

Kategoriler Ekonomi
Yorumlar