Merkez Bankası kimin?

Yeni Akit Gazetesi Yazarı Hasan Karakaya Merkez Bankası'nın tarihi ile ilgili çok ilginç bir yazı kaleme aldı. Kullandığımız banknotların üzerinde “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası” değil, “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” yazdığına dikkat çeken Karakaya, bunun Merkez Bankası'nın tarihsel gelişimiyle ilgili olduğunu belirtiyor.

Abone ol
Abone ol Haberi dinle
İşte Hasan Karakaya'nın o  yazısı: 

Cebimdeki irili ufaklı bütün banknotları çıkarıp, serdim masanın üzerine. Ve bugüne kadar fark etmediğim, belki sizlerin de fark etmediği bir şeyi fark ettim.

Bütün kâğıt paraların üzerinde, “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” yazıyordu. Dikkat edin; “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası” değil, “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” !!!


İlk önce, bir baskı hatası olduğunu düşündüm. Ama, hepsi de hatalı olamazdı ya. Gerçekten hata değilmiş. Bu durum, Merkez Bankası’nın tarihsel gelişimi ile ilgiliymiş.


Merkez Bankası, 1930 yılında çıkan bir kanunla karma yapıda bir anonim şirket olarak kurulmuş. Banka kurulduğunda devletin payı sadece %15 imiş ve ilk isminde “Türkiye” ibaresi de yokmuş.


Banka kurulduğunda, hisseleri halka ilân ile satılan, çok sayıda yerli ve yabancı ortağı olan karma yapıda bir anonim şirket görünümündeymiş. Bankanın adına “Cumhuriyet” kelimesi, o zamana kadar para basma hakkını elinde bulunduran Osmanlı Bankası’ndan farklı olduğunu ve Cumhuriyet döneminde kurulduğunu göstermek için konulmuş.,


Anlayacağınız ilk kurulduğunda “Cumhuriyet Merkez Bankası” imiş. “Türkiye” ibaresi çok sonradan eklenmiş!


Ne var ki devlet payının sadece %15 olması ve karma yapıda bir anonim şirket özelliği taşıması dolayısıyla, bankanın adında yer alan “Cumhuriyet” kelimesine devlete aidiyetini gösteren “İ” harfi ilâve edilmemiş.


Sizin anlayacağınız Merkez Bankası, Türkiye Cumhuriyeti’ne ait değil. Türk Liralarını basıyor ama Türkiye Cumhuriyeti’ne ait değil. Karma yapıda, bir anonim şirket.


İLK ORTAKLARI KİMDİ?

1930 yılında devlet payının sadece %15 olduğu Merkez Bankası’nda, başka pay sahipleride varmış. Merak ettim, geri kalan %85 pay acaba kimlere aitti? Hepsi yerlimiydi, yoksa yabancılarda var mıydı aralarında? Eğer varsa bu yabancılar hangi ülkenin vatandaşlarıydı ve hangi dine mensuptular? Uzmanlar, orada kal demişlerdi. Kalmıştım ama sormuştum, devlet payı hâlâ aynı oranda mı? Öyle ya hala Cumhuriyeti değil, Cumhuriyet yazıyor banknotların üzerinde. Hayır, demişti uzmanlar. Gerçi anonim şirket olma özelliği aynen devam ediyor ama, devletin payı epey yükseldi! %51’i Hazine’nin, %21’i de Ziraat Bankası’nınmış. Geri kalan %28 kimin?



Dedik ya Anonim.Yani, irili ufaklı herkesin payı var vede Merkez Bankası’nın kararlarında az veya çok, bu ortaklar da söz sahibi. Dolayısıyla %51 payı olmasına rağmen, tek başına hazinenin sözü geçmiyor, geçemiyor geçirtmiyorlar !!!


HAZİNEYE “KAPİK” YOK!


Alın size bir ilginçlik daha…



1211 Sayılı Kanun”la kurulan Merkez Bankası’nın görevleri arasında, ülke ve hükümet menfaatlerini gözetmek gibi bir ifade varmış. Ama, yakın bir zamanda çıkarılmış bu madde. Ne zaman mı? Kemal Derviş, ABD’den ithal edildikten sonra. Hani, Meclis’te IMF’nin dayattığı 15 günde 15 yasa görüşmeleri vardı ya, işte o zaman !!!


4. Maddenin, 25.4.2001 tarih ve 4651 Sayılı Kanunla değiştirilen şeklinde, öyle bir ifade konulmuş ki, gel de dokun, dokunabilirsen Merkeze.


O madde, şöyleymiş:



Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler.


Durun, daha bitmedi. Merkez Bankası Kanununda değişiklik yapılmasına dair 25 Nisan 2001 tarihli ve 4651 sayılı bu Kanun’un 56. maddesi, 5 Kasım 2001 tarihinde yürürlüğe girmiş. Buna göre, Merkez Bankası, 5 Kasım 2001’den itibaren Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarına avans veremeyecek, kredi açamayacak bir hüvviyete büründürülmüş!


Düşünebiliyor musunuz?



Merkez Bankasındaki Hazinenin payı %51’dir ama, bankanın hazineye avans vermesi, ya da kredi açması engellenmiş!



Böylece bir anlamda başına buyruk bir hüvviyete büründürülmüş banka !!!


Bunu öğrenince, merakla sordum uzmanlara. Bu durumda hiç mi müdahale edilemez Merkez Bankası’na? Ne yani, devletten bağımsız bir kuruluş mu bu?



İşte dedi, olayın püf noktası bu soruda.



Devam etti;Evet, Merkez Bankası özerktir, ama bağımsız değildir. Türk Ticaret Kanununa tabidir. Hazine büyük ortak olarak eğer bir sakatlık görürse hesaplarını ibra etmeyebilir. Ya da olağanüstü kongre talebinde bulunur ve hesap sorabilir. Ama, her ne hikmetse, her kongrede ibra edilir bu hesaplar. Yani, aklarlar Merkez Bankası yönetimini, hesap sormazlar.


HAZİNENİN PAYI %55


Haa, 1930 yılında, yani Atatürk döneminde kurulan ve o yıllarda Devletin payının sadece %15 olduğu Merkez Bankası, hep böyle mi kalmış?



Elbette hayır!!!



Devletin ana damarı olan Merkez Bankası’nda 1931’den 1970’e kadar devletin %15, devlet dışındakilerin %85 hissesi vardı. 1970’de Devletin hissesi yüzde 51’e çıkarıldı.


2002’de iktidara gelen AK Parti Hükümeti ise, devletin payını %55”lere çıkardı.



Merkez Bankasında, Hazine ve Ziraat Bankası’nın dışında, başka banka ve kuruluşların toplam %13 hisseleri var. Hazine ve Ziraat’in toplam hisselerinin %74 olduğu düşünüldüğünde, geri kalan %12’lik hissenin kimlere ait olduğu bir sır gibi saklanıyor ve asla açıklanmıyor!!!



O hisseler, diğer bahsinde geçiyor ama o diğerler kimdir, belli değil!!!


YÜZDE 12 KİMLERİN?


Bu %12’de meselâ İngilizler’in, yada Rotschild veya Rockefeller ailelerinin payı var mıdır?



Yoksa niye açıklanmıyor?



Varsa niye açıklanmıyor?



Gördünüz ya, faizlerin yüksekliğinden ve cebimizdeki banknotlardan yola çıkıp, nerelere geldik?

Doğrusu, bu para denizinde kulaç ata ata yoruldum. Ve sordum kendi kendime, Merkez Bankası bizim mi?


Bizimse paraların üzerinden niye “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” yazıyor?



Aidiyet eki olan “İ” nerede?



Ve ayrıca %55 pay sahibi olmasına rağmen, hazine, niye hesap soramıyor, faizleri niye düşürtemiyor?


Sözün özü; Özerkliğin de ötesinde bağımsızmı bu banka? Ya da kime, kimlere bağlı?


Kaynak: Hasan KARAKAYA / YENİ AKİT.

Kategoriler Ekonomi
Yorumlar